10 Aralık 2015 Perşembe

Uçan Araba Pırpır Havalanıyor

Yaklaşık 1,5 ay evvel babam arabamızı sattı. Arabaya ne güzel de alışmıştık. Annem, babam ve kardeşim en azından haftasonları beraber hep birlikte alışverişe gidiyorduk. En çokta gezmeye giderken seviniyorduk. Birde tabii kardeşimi annem akşamları arabayla okuldan iş çıkışı alıyordu.
Kardeşim için de büyük kolaylık oluyordu.  Araba olmayınca onun kıymetini daha iyi anladık.


Ama çok şükür babam 10 gün evvel onun yerine yeni bi tane satın aldı. Biraz da borçlandık tabii. Hepsini ödeyemedi babam. Bu aralar annem hep “bundan sonra biraz kemer sıkacağız” diyor. Yani müsrif olmayacakmışız. Her gördüğümüz şeyi istemeyecek mişiz. Eee napalım biz de kardeşimle biraz idare edeceğiz. En azından arabamız var.
Gerçi arabamız aşağıda tanıtımını yapacağım kitaptaki gibi uçmuyor ama en azından işimizi görüyor hani…
Bu kitapta anlatılan arabadan bizim de olmasını çok isterdim hani diye tutturdum kardeşim Panda Selim.  Ama ben biliyorum ki kendisi rüyasında her gece bu arabaya biniyor:)
Kitap çok hoşuma gitti. Ailece çıktığımız bir alışverişte babama mutlaka aldırıcam :) 


 Yazar: Frank Cottrell Boyce
Çevirmen: Bengü Ayfer
Yayınevi : Epsilon Yayınları
Sayfa Sayısı: 216
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Epsilon Yayınları


Bir ağacın tepesindeki kocaman antika bir motor. Parçaları eksik yıkık dökük bir karavan. Sıradan bir sokakta yaşayan sessiz sakin bir aile.Her şey çok sıradan görünüyor, değil mi? Bu üçünün bir araya geleceğini, birbirlerine yardım edeceklerini ve sonsuza dek mutlu yaşayacaklarını mı düşündünüz? Yanlış! Yanlış! Çok ama çok yanlış! Karşınızda Uçan Araba Pırpır ve onu kontrol edemeyen çok özel bir aile hakkında hayal bile edemeyeceğiniz kadar heyecanlı bir macera var. Emniyet kemerlerinizi bağlayın, ardından sizi uçurumlardan atlatacak, dağların zirvelerine çıkaracak ve gökyüzüne uçuracak bir hikâyeye hazır olun.

(Tanıtım Bültaninden)

9 Kasım 2015 Pazartesi

10 KASIM:GIDIYOR

GİDİYOR

Gidiyor, rast gelemez bir daha tarih eşine,
Gidiyor, on yedi milyon kişi takmış peşine.

Gidiyor, sonsuz olan kudreti sığmaz akla,
Gidiyor, göğsünü çepeçevre saran bayrakla.

Gidiyor, izleri üstün birikmiş yaşlar,
Gidiyor, yerde kılıçlarla eğilmiş başlar.

Gidiyor, harbin o en korkulu aslan yelesi,
Gidiyor, sulhun ufuklarda yanan meşalesi.

Yine bir devri açacakmış gibi en başta O var,
Hıçkıran seste O var, sessiz akan yaşta O var.

Siliyor ruhunun ulviliği fani etini,
Çiziyor ufka batan bir güneşin heybetini.

Büyüyor, gökten inip toprağa yaklaştıkça,
Büyüyor gitgide gözlerden uzaklaştıkça...

Orhan Seyfi Orhon

28 Ekim 2015 Çarşamba

Cumhuriyet 92 Yaşında



Cumhuriyet

Biziz bu memleketin,
Kanı, iliği, eti,
Yirmi dokuz Ekim'de,
Kurduk Cumhuriyeti.

Yirmi dokuz Ekim'de,
Yeni bir ay parladı.
İşte bu parlak ayın,
Cumhuriyettir adı.

Yirmi dokuz Ekim'de,
Bütün ışıklar yansın,
Caddeler baştan başa,
Bayraklarla donansın.

Şerefimiz var, yurdun,
Toprağında, taşında.
Dinç cumhuriyetimiz,
Tam 92 yaşında.

Elele tutuşalım,
Hiç değişmez bu niyet,
Yaşasın Türk Milleti,
Yaşasın Cumhuriyet.

Halil SOYUER


17 Ekim 2015 Cumartesi

Tatilden Kalanlar


Kurban Bayramı’nda memleketimize büyük babamın yanına gittik. Kurbanımızı hep birlikte kestik. Bu yıl halamlarda koç aldı, onlarda kurban kestik. Tam üç tane koç kestik. Birisini biz kestik. Birini de amcam kesti. Bahçeye sofra serildi, kalabalık bir şekilde güzel bir ziyafet çektik.

Biraz da gezdik, eğlendik. Ama hava çok sıcaktı. Bayramdan önce 2-3 günlüğüne denize de gittik. Amcam arkadaşı vasıtasıyla bize apart bir daire ayarladı. Süper bir deniz sefası sürdük. Sonunda kocaman bir yaz tatili nasıl geçti anlamadık. Tekrar evimize döndük. Ertesi gün bildik hikaye okullar açıldı. Offf Offf. Tatil ne güzeldi. Keşke hep tatil olsa. Şimdiden tatili iple çekiyoruz valla.

EN YAKIN TATİL NE ZAMAN? BİLEN VAR MI?

8 Eylül 2015 Salı

El İşi

İki yıl evvel henüz daha kalem bile tutamıyordum. Annem ve babam çalıştıkları için anaokuluna gidiyordum. Abim de birinci sınıfa gidiyordu. Anaokulunda bol bol elişi çalışması yapıyorduk.

Öğretmenimiz el becerimizi geliştirmek için bunları yaptırıyordu sanırım. Ev ödevi olarak ta el işi ödevi veriyordu.
Annem veya babam hangisi müsaitse akşam yemekten sonra elimizde makas, yapıştırıcı oturuyorduk halının üzerine. Ben genelde uzanıyordum. Babam da bana kızıyordu: Oğlum adam gibi otursana diye.
Ama ne de olsa ben daha küçücük çocuktum. Babam iş yorgunluğu ve işyerindeki stresle biraz sinirli oluyordu genelde. Ama kardeşimle beni sevdiği kesindi. Benden çok kardeşime daha fazla kızardı.

Ya annem o da aynı babam gibi bir sabreder, iki sabreder o da sonunda patlardı. Abim ise ev ödevini yapardı yapmasına ama hemen çabuk sıkılırdı. Salonun içinde şöyle bir tur atar, bana çatar en sonunda da babamdan fırçayı yerdi. Bense bu durumda sessiz kalır fırçanın bana atılmasının önüne geçerdim. Anneme göre ben sevimliyim ve kurnazım. Aslında sevimliyim doğru, ama kurnaz değilim.
Sadece abim gibi değilim. Ben de ödev yaparken sıkılıyorum ama napim, ödev benim ödevim yapmazsam olmaz. Birde sınıfa ödev yapmadan gidip kızların gözünden düşmek var. Böyle olunca da havamız sönüyor. Onun için babamı ne kadar sinirlendirsem de ödevimi bitiresiye kadar sessiz kalmayı tercih ediyorum. İşte böyle böyle bu elişi modellerini yaptık babamla. 






Ben şimdi ikinci sınıfa geçtim. Ama bu güzel elişlerini de atmadım. Annem saklıyor, amcama göstereceğiz. O beni çok sever ve benim elişlerimi hep beğenir ve saklar. Ben amcamla iyi anlaşıyorum. O beni bende onu çok seviyorum. Abim duymasın…

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Ahşap Evin Çocukları

Biliyorsunuz, okullar halen tatilde. Kimimiz yaylaya, kimilerimiz denize gezmeye gitti. Bazılarımız da bizim gibi
Evde. Neden evdeyiz? Malum anne ve babamız çalışıyor da ondan. Sadece Ramazan Bayramı’nda birkaç günlüğüne kaplıcaya gidebildik. O da büyükbabam bizde kalıyor da ondan. Onun dizlerinde romatizma var. Dolayısıyla onunla birlikte biz de kaplıcaya gittik. Sıcak su havuzuna girdik. Güzeldi. Ama sıcaktı. Sonra eve gelince tekrar sıkılmaya başladık. Kardeşimle oyunlar oynuyoruz ama yine de sıkılıyoruz. Bizim gibi farklı oyunlar oynayan çocukların maceralarını konu alan bir kitabı internette gördüm ve hoşuma gitti. Babama söyledim alacak. Hangi kitap mı? İşte aşağıdaki bu kitap. Güzele benziyor. Bakalım alınca göreceğiz. Sizde beğendiyseniz alın. 

Kitap Hakkında:
Adı: Ahşap Evin Çocukları
Yazarı: Gülsüm Cengiz
Yayınevi: Evrensel Basım Yayın
Sayfa     : 112


Ahşap Evin Çocukları'nda; Zeliha, Zeynep, Umut, Asiye, Okan ve öteki çocukların birbirinden eğlenceli ve heyecanlı öyküleri anlatılıyor. Onların öykülerinde; kendi küçük yaramazlıklarınızı, korkularınızı, sevinçlerinizi, umutlarınızı bulacaksınız. Kim bilir, belki de anlatılanlar sizin öykülerinizdir. Çocukluğun düş dolu güzel günlerini, bu öykülerde yeniden yaşamaya ne dersiniz? 
(Tanıtım Bülteninden)

                                 OKUMAK GÜZELDİR !!!

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Hayvanatbahçesi

Okulların tatil olmasından bu yana neredeyse bir ay geçti. Ama biz hala tatile çıkamadık.
Kardeşim Panda Selim ve ben Sincap Ali amcam bize böyle diyor; tatile yaşadığımız yerden başka yerlere gitmeyi çok istiyoruz. Annem de babam da çalıştığı için onların yıllık izin günlerini bekliyoruz.
Ama beklemek çok sıkıcı. Biz denize girmek istiyoruz. Doğaya çıkıp hayvanları görmek istiyoruz.

Offff olmuyor işte. Beklememiz gerekiyormuş… Bizde beklemekten sıkıldık artık. Kardeşimle internete girdik ve Almanya’nın Nürnberg şehrindeki hayvanatbahçesi’ni gezmeye karar verdik. Gidemesek te en azından bu şekilde görmüş oluyoruz. Bakarsın belki de gideriz :)







3 Temmuz 2015 Cuma

Masal:Tembel Kız

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken,ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken bir karı koca varmış.Bu karı kocanın bir kızı olmuş.Kız,el bebek gül bebek büyütülmüş, ama hiç iş öğrenememiş.Bunun için adına Tembel Kız denilmiş. 

Bu kız o kadar tembelmiş ki yerinden kalkmaya üşeniyormuş. Anası babası ona bir gelberi yaptırmış. Kız da oturduğu yerden işini gelberiyle yapıyormuş. Kızının evlilik çağı gelmiş. Anası babası kızı bir avcıyla evlendirmiş. Avcı ava gitmiş, bir ördek vurmuş. Eve gelmiş, ördeği temizlemiş, ateşe koymuş.

Tekrar ava gitmek üzere hazırlanmış, karısına ateşe ördeği koydum, yanmasın bak demiş. Tembel Kız, olur demiş, demiş ama yerinden bile kalkmamış. Aradan uzunca bir zaman geçmiş. Dilenci eve gelmiş. Tembel Kıza, hanımcığım Allah rızası için bir dilim ekmek demiş. Tembel Kız da yan tarafta mutfak,  geç al cevabını vermiş. Dilenci mutfağa girmiş. Bakmış ocakta ördek kaynıyor, almış ördeği, torbasına koymuş, tencerenin içine de ayaklarındaki pis çarıkları...

Gelmiş Tembel Kızın yanına. Bak hanımcığım demiş, ekmeği aldım Allah razı olsun. Şimdi sana bir türkü söyleyeyim de ben gideyim. Türküyü şöyle söylemiş; Senin gaga benim torba içinde, Benim çarık senin çorba içinde, Sen yat kaba yatak yorgan içinde, Ben yiyecem gagayı orman içinde. Dilenci türküyü böyle söylemiş, çekip gitmiş. 
Aradan bir zaman geçmiş, kızın avcı kocası gelmiş. Karısına ördek pişti mi? Demiş. Karısı olan biteni anlatmış, bak bana bir de türkü söyledi, sana deyiverem demiş, türküyü söylemiş. O zaman avcı kocası durumu anlamış, karısına kızıp azarlamış. Ondan sonra Tembel Kız, tembelliği bırakmış. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.

23 Haziran 2015 Salı

Tatilde Gülelim

Uzuuuuun  bir ders ve eğitim dönemi nihayet bitti ve okullarımız tatil edildi. Bizler de çok şükür tatile girdik.
Kardeşim Panda Selim'le birlikte tatilin keyfini hafiften çıkartmaya başladık. Bunu yaparken de bizi eğlendiren güldüren, düşündüren güzellikleri burada paylaşıyoruz. 
Bu günde yine kardeşimle birlikte seçtiğimiz güzel ve komik karikatürler var. Bizim hoşumuza gitti umarım 
siz de beğenirsiniz. Beğenirsinizzzz !!!








8 Haziran 2015 Pazartesi

Yoksul Kunduracı Masalı

Eski zamanlarda, ülkenin birinde yoksul bir kunduracı ve karısı yaşarmış. Kunduracı çok yaşlandığı için artık eskisi gibi çalışamıyormuş. Kazandıkları para ancak karınlarını doyurmaya yetiyormuş.
Kunduracı, bir gece elinde kalan son deriyi de ertesi gün ayakkabı yapmak için hazırlayıp tezgâhın üzerine koymuş. Yatmaya gitmiş.

Ertesi sabah her zamanki gibi erkenden kalkmış.

Tezgâhın üzerinde bakınca çok şaşırmış. Çünkü bir çift ayakkabı duruyormuş. Ayakkabılar öyle güzelmiş ki, müşterilerden biri bunları görünce çok beğenmiş.
Hemen satın almış. Yaşlı kunduracı kazandığı paralarla iki çift ayakkabı yapabilecek kadar deri satın almış.
Derileri o akşam yine ertesi gün ayakkabı yapmak üzere hazırlamış. Sabahleyin kalktığında bu kez iki çift ayakkabı bulmuş.
Dükkâna gelen müşteriler ayakkabıları çok beğenip bol bol para vermişler.
Kunduracı bu durumdan çok memnunmuş. Artık pazara gidip yeterince deri alabilecekmiş.
O akşam yine derileri hazırlarken ertesi sabah ne göreceğini tahmin edebiliyormuş.
Gerçekten de düşündüğü gibi olmuş. Sabah kalktığında dört çift gıcır gıcır ayakkabı tezgâhın üzerinde duruyormuş.
Günler böyle geçmeye başlamış.
Yoksul kunduracı artık geçim sıkıntısı çekmiyormuş. Kazandığı paralarla istediği kadar deri alabiliyormuş. Hatta bir miktar da para arttırıp gelecek günler için saklıyormuş. 

Kunduracı bir gün karısına:
- Bu böyle olmayacak. Bize yardım edenlerin kim olduklarını mutlaka öğrenmemiz gerek. Bunun için bu gece saklanarak onları gözetleyeceğim, demiş. 
Yine derileri hazırlayıp tezgâhın üzerine bırakmış. Karısı da odanın aydınlanması için mum yakarak masanın üzerin koymuş.
Bütün hazırlıklar tamamlanınca karı koca odadaki dolabın içerisine girerek beklemeye başlamışlar.
Vakit gece yarısı olunca birden tıkırtılar duyulmaya başlamış. Kapı açılmış. Çok sevimli iki minik adam içeri girmişler.
Tezgâhın yanına gelerek kunduracının bıraktığı derilerden ayakkabı yapmaya başlamışlar.
Karı koca hayretle onları izliyorlarmış. Cüceler işlerini bitirerek sabaha karşı gitmişler. 



Ertesi gün kunduracı düşünmeye başlamış. Kendisini fakirlikten kurtaran bu adamlara teşekkür etmek istiyormuş, ama nasıl?
Akşam olunca karısına:
- En iyisi minik adamlar için güzel kıyafetler hazırlayalım, demiş.
Hemen işe koyulmuşlar. Onlar için minik elbiseler, ayakkabılar hazırlamışlar.
Ertesi gece kunduracı tezgâhın üzerine kesilmiş deriler yerine hazırladıkları hediyeleri bırakmış.
Yine bir mum yakarak dolabın içine saklamışlar.
Az sonra kapı açılmış. Minik adamlar tezgaha yaklaşınca kendileri için bırakılan hediyeleri fark etmişler.
Sevinçle dans etmeye başlamışlar. Sonra hoplaya zıplaya gitmişler. İki minik adam bir daha hiç görünmemişler.
Ama, kunduracı ile karısı, minik adamlar sayesinde kazandıkları parayla ömür boyu rahat yaşamışlar. Onları da hiç unutmamışlar.

9 Mayıs 2015 Cumartesi

Komik Karikatürler-3

Bugün haftasonu. Onun için gülmek ve eğlenmek hakkımız diye düşünüyoruz. Kardeşim Panda Selim ve ben Sincap Ali hoşumuza giden karikatürleri seçtik. Biz beğendik, sizde beğeneceksinizdir diye düşünüyoruz :)



Burada annesinden terlikle dayak yiyen bir
arkadaşımız var :(

Hepimiz annemizden en az bir kez
terlik yemişizdir.

Ben az yemedim hani:)














6 Mayıs 2015 Çarşamba

Kral ve Yoksul Şekerci

Kentin kenar mahallerinden birinde, kendi halinde yoksul bir şekerci yaşarmış. Her gün evinin mutfağında akide şekeri yapar, kentin sokaklarında onu satarmış. Yaşamlarını böyle sürdürürlermiş. Ama şekercinin karısı öyle güzelmiş ki, değil o kentte o ülkede bile ondan güzel kadın olmadığı söylenirmiş. Yoksul şekerci ve güzel karısı fakir, ama huzurlu bir hayat sürerlermiş. Çünkü paraları az olsa da birbirlerini çok sever, birbirlerini mutlu etmeye çalışırlarmış.

Ama bu mutlulukları uzun sürmemiş! Bir gün şekercinin karısı bahçede çiçeklerini sularken kralın adamları sokaktan geçiyorlarmış. Güzeller güzeli kadını görünce gözlerine inanamamışlar. Derhal saraya dönüp efendilerinin huzuruna çıkmışlar. “Haşmetmeap! Bu kentte, yoksul bir mahallenin en yoksul evinde yaşayan ay parçası gibi bir kadın var. Böylesine güzel bir kadın ancak sizin eşiniz olabilir. Emir verin size getirelim, onun güzelliğine ancak siz layıksınız.” Kral tabii ki bu fikri çok beğenmiş. Derhal adamlarına, kadını saraya getirmelerini emretmiş. Biraz sonra güzel kadını saraya getirmişler. Kral kadının anlatılamaz güzelliğine vurulmuş. Kalbinin bütün varlığıyla kadına aşık olmuş. Ama kralın kadına aşık olması, onun kalbini kazanmasına yetmiyormuş.

O kimseyle konuşmuyor, bütün gün mahzun bir şekilde bahçede oturuyor, ya da kederle pencerelerden dışarıyı seyrediyormuş. Kral kadını eğlendirmek için ziyafetler düzenliyor, tiyatrocuları ve soytarılarını çağırıyor, ama sarayda kimse evinden zorla koparılan bu yoksul kadının birazcık gülümsediğini bile görmüyormuş.
Zavallı şekerci ise günlerce evinde oturmuş, sevgili karısının geri gelmesini beklemiş. Sonunda artık dayanamamış ve bir gün yeniden akide şekeri yapıp, kralın sarayının önüne gitmiş. Belki de karımı uzaktan da olsa birazcık görebilirim diye umutlanıyormuş. Sarayın önünde bağırmaya başlamış: “Akide şekeri taze, alın, tadın, buyurun…”
Kadın, kocasının sesini tanımış. Pencereye koşmuş. Gülümsemesi bir güneş gibi sarayın salonunu aydınlatıvermiş.
Adamları krala sevgili gözdesinin yoksul bir şekerciyi görünce güldüğünü müjdelemişler. Kral şekerciyi huzuruna getirtmiş. O gülümsemeyi görebilmek, güzel kadına kendini sevdirmek için her şeyi yapabilirmiş.
“Derhal bana elbiselerini ver! Sen de benimkileri giy!”
Kral yoksul şekercinin elbisesini giyip sokağa çıkmış.
“Kestane şekeri taze”
Ama kadın kralı tanımış ve planını da anlamış. Nöbetçileri çağırarak sarayın dışında bağırıp herkesi rahatsız eden o adamı derhal uzaklaştırmalarını, sadece kentten değil, bütün ülkeden kovmalarını emretmiş.
Kral, “ben kralınızım aptallar, ne yapıyorsunuz!” diye bağırıyormuş, ama ne fayda! Nöbetçiler krallarını tanımamışlar. Şekercinin karısı, kral elbiselerini giyen kocasını yanına alarak tahta oturmuş. Kimse kralın değiştiğini anlamamış. Hatta insanlar seviniyorlarmış bile. Çünkü eski zalim kral bir günde değişmiş, iyi kalpli oluvermiş. Yoksul şekerci o ülkeyi güzel karısıyla birlikte çok güzel yönetiyormuş.
Bu bir Uygur Masalıdır. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık “Her Güne Bir Masal” kitabından örnek olarak alınmıştır.